(Türk) İdeoloji ve din psikolojisi

ORIGINAL LANGUAGES, 15 Aug 2016

Robert J. Burrowes, Ph. D. | Alternatif Siyaset – TRANSCEND Media Service

Robert Burrowes110 Ağustos 2016 – Yaşantımızı sürdürmek üzere günlük kararlarımızın alınmasında etkili ve dünyevi konularda da önem arz eden iki faktör; din ve ideolojidir.

İdeoloji kavramı; bu analiz metni bağlamında, genel anlamı itibariyle, bir bireyin veya toplumsal bir örgütün (örgütlemenin) politik, ekonomik, sosyal, kültürel ve/veya ekolojik faaliyetler karşısında gösterdiği davranışsal yaklaşımlarına şekil veren değer yargıları, söylenceleri (myths), düşünceleri (ideas), davranışları, inançları ve doktrinleri tanımlamaya yarayan bir terimdir. Söz konusu bu toplumsal örgüt siyasi bir parti, bir hükümet teşekkülü, çok uluslu bir kuruluş, terörist bir grup, hükümet dışı bir organizasyon, sivil toplum kuruluşu veya aktivist bir grup olabilir.

Din kavramı ise; bu analiz metni bağlamında, genellikle bir Tanrı veya tanrılar eliyle iktidar olma kontrolü sağlayan güç sahibi insanüstü bir varlığa inanmayı tanımlar. Din olgusu; bir inanç ve bir ibadet sistemini gerektirmesinin yan sıra, tıpkı ideoloji konusunda olduğu gibi, bir toplumun değerler sistemine, söylencelerine, toplumsal düşüncelerine, sosyal davranışlarına, inançlarına ve doktrinlerine tanımlama getiren bir kavramdır.

world religions faithsMakro düzeyde konuya bakacak olursak; belli başlı dinler olan Budizm, Hinduizm, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın olması gibi, kapitalizm, faşizm, muhafazakârlık, komünizm, sosyalizm, feminizm, barışçılık (pacifism) ve çevrecilik gibi küresel ve bölgesel planda yaygın geçerliliği olan ideolojiler var. Bu yaygın din ve ideolojilerin çeşitli varyasyonları da olur.Ancak, konuyu mikro düzeyde ele alacak olursak, bölgesel düzeyde hizmet veren çeşitli organizasyonlar, belirli semtlerde/bölgelerde açılan hayır kuruluşları ve spor amaçlı faaliyet gösteren ve benzeri kulüpler üye kitlelerinin de paydaş oldukları ideoloji ve dinlere göre faaliyetlerde bulunurlar.

Paylaşılan bir ideoloji veya bir din olgusu, çoğunlukla, aynı düşünceye sahip insanların bir araya gelmek üzere birbirlerini bulmaları ve aynı hedefe ulaşmak amacıyla işbirliği yapmalarını sağlayan fonksiyonel bir yol olma görevini yerine getirir. Toplumsal işbirliğini sağlayan bu işlevsel yol, bir amaç etrafında bir araya gelen insanların arzu ettikleri hedefe ulaşmalarını sağlıyorsa, o halde, paylaşılan ideoloji veya dinin insan için değerli bir amacı olduğunu gösteriyor.

Anacak, bir toplumda yeterli oranda paylaşılan bir ideoloji veya bir dinin, ne yazık ki, o toplumu oluşturan bireyleri için işlevsiz halde temelleri de olabilir. Bir toplumda ortak payda görevini gören bir ideoloji veya bir dinin, bazen hem ulusal ve hem de küresel düzeyde yansımaları devam eden, hem bireysel ve hem de toplumsal düzeyde şiddetli sonuçları görülebilir. Tam da bu durumdan dolayı ideoloji ve din psikolojisini anlamakta fayda olduğu görülüyor.

Çocuk yaşata bir kişi yaşantısının gelişim seyrinde karşılaştığı olaylar ile ilgili gerekli bilgileri etrafındaki insanlardan alır. Bir insan daha çocuk yaştan itibaren, ağırlıklı olarak, şu ya da bu şekil de, müdahil olduğu olaylardan edindiği deneyimlerinden yaşamı/yaşamayı öğrenir. Bir çocuğun gelişim sürecinde ebeveynlerin veya katkıları kayda değer diğer yetişkin kişilerin (akrabalar, öğretmenler ve din görevlileri) veya aile bireylerinden deneyimli daha büyük bir kişi, örneğin büyük bir kardeş söz konusu çocuğu sosyal bir faaliyete yer alması yönünde teşvik edici olur. Çocuk bu süreçte karşılaştığı sorunlarına zihinsel düzeyde cevabı bulur ve etrafında bulunan insanların davranışlarını kopya eder. Bu öğrenme ve kopya etme evresine çocuğun/kişinin “sosyalleşme” süreci adı verilir.

Çocuğun/kişinin deneyim edinerek geçirdiği bu sürecin ideolojik ve dinsel nitelikli davranış elemanlarına tanımlama getirmek önemlidir. Her şeyden önce; büyüme evresinde olan bir çocuk veya gelişme evresinde olan bir kişi içinde bulunduğu sosyal atmosferden öğrendiği konular arasında emir niteliğinde ideolojik ve dinsel bilgi alır. Kişinin aldığı emir niteliğindeki bu bilgiler bazen benimsediği ideoloji ve inandığı dinin gerektirdiği yükümlülükler/vecibeler yönünde davranış şekil geliştirmesine neden olur. Bu bilgiler kişinin yakın çevresinde bulunan diğer yetişkin/deneyim sahibi insanların davranışları veya önerileri sonucunda oluşan olağan kopyalama tutumlardır.

İkincisi ve belki de en önemlisi; çocuk/birey yaşamının gelişim seyrinde etrafında bulunan yetişkinlerin de onayıyla, farkında olmaksızın, bir takım değer yargıları edinir, söylenceleri dinler/okur, fikir ve davranış kalıpları öğrenir, inanç ve doktrinlere tabi olur (sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, dinsel, sportif ve ekolojik).

Bu durumda, kişinin öğrenme/deneyim edinme sürecinin fonksiyonel olmasının ötesinde bir sosyal gelişme evresi söz konusu. Tarihsel olarak, özellikle belirli kültürel bağlamda olmak üzere, insan davranışları hakkında çok sayıda açıklama getirilebilir.

Bir çocuğun/bir kişinin, bilinçli veya bilinçsiz olarak, etrafındaki yetişkinlerden/deneyimli insanlardan kopya ettiği ideolojisinde ve dinsel inancında o kişinin/bireyin duyduğu korkunun etkin olduğu işlevsizlik haline değinmek istiyorum.  Çocuğun/bireyin korku duygusuyla davranmasının nedeni benimsediği ideoloji veya inandığı dini vecibeleri gereği kendisini etkileyen korku duygusu söz konusu iken, aynı ideoloji, aynı din çocuğun/kişinin gelişme/olgunlaşma evresinde kendisine ilham kaynağı olan kişilerin korku duymasına neden olmaz.

İdeal bir Dünya’da, bir çocuk/bir birey, korku duymadığı, sevildiği, kendisini güven içinde hissettiği bir ortamda sosyalleşir. “ilk etapta görünmeyen ya da görünmez olan” veya bir şekilde ona zarar verebilecek nitelikte olup, “tamamen görünmeyen” özellikte şiddetli durumlar da var. Bir çocuk/bir birey hayatını sürdürmesinde etkili olan veya daha sonra gerektiğinde seçebileceği, tercihen etrafındaki yetişkinlerin/deneyim sahibi insanların yaşamlarını idame ettirmeleri sürecinde yapıp ettiklerinde edindiği maddi dünya bilgisinin farkında olarak, istemesi halinde değiştirebileceği farklı değer yargıları, söylenceleri, fikirleri, inançları ve doktrinleri seçmekte tamamen serbest olması gerekir. Durumun böyle olmadığını söylemek hiç kimseye fayda sağlamaz.

Bir çocuk/birey, bazen de çevresindeki insanların davranışlarında tuhaf bir şekilde çelişki olduğunu görerek, sonu gelmez bireysel ideoloji ve dinlerin bir versiyonunu benimseme sürecine girerek terörize edilmiş olur.

Belirli değer yargıları, söylenceler, düşünceler, inançlar ve doktrinler – şiddet olaylarıyla ilgili olanlar da dâhil – kaygı verici düzeyde olabilir ve çocuğun/bireyin iradesi dışında zihin dünyasına yerleşik hale gelebilir. Bu durumda, bilinen anlamlarıyla değer yargıları, söylenceler, davranışlar, inançlar ve doktrinler olma özelliklerini kaybederler, yeni bir bilgi ve kanıt olma niteliğinde, bilinçli olarak, yeniden gözden geçirmek veya yeniden değerlendirmek üzere erişilebilir hale gelirler.

Bazı insanlar için, özellikle bir etnik gruba, belirli bir dinsel topluluğa, belirli kategorideki insan grubuna karşı belirli bir önyargıya aracılık eden yaşanmışlıklara gülüp geçmek kolay olabilir veya muhafazakâr cenahtan geldiğini bildikleri bir siyaset adamından duydukları saçmalama tarzından açıklamalardan öfkelenmiş olabilirler. Ancak, muhafazakâr ideolojiye sahip bir siyasetçi için ideolojisinin gereklerini yerine getirme zorunluluğu vardır. Bu zorunluluğu bazı durumlara inanmasını gerektiren terörize edilmiş bir çocukluk/gelişme dönemindeki deneyimleri ifade eder. Çocuğun/kişinin iradesi dışında gelişen bu terörize edilme hali durumunda farkındalık bilinci söz konusu değildir. Kişinin farkındalık bilincinin olup olmadığının öğrenilmesi amacıyla bir soru sorulsa bile, o kişi hemen, gayet açık bir şekilde, korku duygusu içinde olmadığını söyleyebilir. Çünkü o kişi zaten farkındalık bilincinin bastırılması için terörize edilmiştir. Kişinin farkındalık bilincinin gelişememesinin sebebi içinde bulunduğu bu sosyal çevresinden kaynaklı halidir.

Benzer şekilde, çoğu sosyalist sınıf bilincini (kapitalizmin üretim ilişkisi temeline dayalı) yaşadığı/tanık olduğu sosyal olayları analizinin merkezine taşıyan ideolojisine bağlıdır. Feministler genel olarak, ataerkil aile düzeninde, farklı cinsiyet ilişkilerinin toplumun öncelikli sorunu olduğunu düşünürler. Irkçılıkla mücadele eden çoğu insan sosyal baskı konusunda beyaz ırk egemenliğini temel konu olarak görür. Dinsel köktencilik taraftarları ise diğer inançları dışarda tutarak, kendilerinin benimsedikleri inancın tek doğru olduğuna inanırlar. Söz konusu ideoloji ve dine paydaş olanların en azından bir kısmı, benimsedikleri ideoloji veya inandıkları dinin ilan edilen temel niteliğinden bağımsız olarak,  belirlenen hedeflerinden bir kısmına veya tamamına ulaşmak üzere şiddetin uygun bir davranış olduğuna inanmayı öğreniyorlar.

Bu bağlamda konu ele alındığında, şiddetin uygun bir davranış olduğuna inanmayı öğrenen insan grubunun haklı veya haksız olup olmaması artık söz konusu değil. Ancak, bu insan grubu, yaşadığı/tanık olduğu olayları akıl terazisinden geçirmeden, insanlık adına herhangi bir kaygı duymaksızın, adeta iradeleri dışında eylemde bulundukları bir dünya görüşüne neden bu kadar sıkı sıkıya bağlı oldukları sorusu gündeme gelir. İdeoloji ve din psikolojisi konusunun neden bu kadar önemli olduğu burada görülebilir.

Bir insan, herhangi bir kaygı duymaksızın, zihin açıklığıyla, toplumsal ilişkilerin ve yaşadığı/tanık olduğu sosyal sorunların analizinde ve bu sorunlarla nasıl başa çıkılacağı söz konusu olduğu sırada diğer dünya görüşleri de dikkate almaya istekli olursa, benimsediği ideolojisi veya inandığı dini, akıl terazisinden geçirerek, özgür iradesiyle edindiği anlamına gelir. Alternatif bir dünya görüşü veya kişinin yaşamakta olduğu sosyal gelişmeler karşısında karşı karşıya kaldığı sorunlara alternatif bir açıklama getirilmesi için uygun kanıtlar söz konusu olması halinde, kişinin zihin dünyası kapasitesinin meydana gelen sosyal gelişmeleri analiz etme ve gerektiğinde yeniden değerlendirmeye alma yeteneğine sahip olduğu anlamına gelir. Bu insan grubuna dâhil kişiler, bir eylemde bulundukları zaman, bazı din adamlarının, örneğin hedef kitlenin eğitimi alanında olduğu gibi, diğer dünya görüşlerine yüksek düzeyde tolerans gösterdikleri gibi anlayışlı olabilirler.

Bir insan, benimsediği ideolojisi veya inandığı dini ne olursa olsun, kendi dünya görüşünün tek doğru olduğuna dogmatik düzeyde ısrar ediyorsa, bu durumda, sosyal gelişmeleri yeniden gözden geçirip, daha ciddi analiz yapa bilme korkusu açık hale gelir. Bu kişilerin çocukluk/gelişme evresinden itibaren kendi özgür iradelerine göre korkusuzca düşünme yetenekleri gelişmeyecek şekilde terörize oldukları şeklinde basit bir sonucun çıktığı anlaşılıyor. Ve en nihayetinde, bu gruba dâhil kişilerin, karşılaştıkları sosyal sorunlar karşısında, şiddete başvurma olasılıkları çok yüksen oranda olduğu görülür.

İnsanların daha çocukluk çağından itibaren, sürdürdükleri yaşam seyri sürecinde etrafındaki kişilerin (yetişkin/deneyimli, yaşça daha büyük bir kişi) benimsedikleri ideoloji veya inandıkları dinin ortamına sürüklenerek nasıl da terörize edildikleri konusunda detaylı bir okuma yapmak isteyenler; “Neden Şiddet?” ve “Korkusuz Psikoloji ve Korkulu Psikoloji: İlkeler ve Uygulamalar/ “WhyViolence?’ and ‘Fearless Psychology and Fearful Psychology: Principles and Practice”adlı eserleri okuyabilirler.

Alanında belge niteliğindeki bu eserler, kişinin çocukluk evresinden itibaren maruz kaldığı şiddeti ve bu şiddeti yaşamasından sonraki hayatını sürdürmeye devam etmesi evresinde görünen, görünür olmayan veya daha sonraki dönemde görünmez haldeki şiddet konusuna açıklama getiren çalışmalardır. Ayrıca, kişinin gelişme evresinde yetişkinden kaynaklı maruz kaldığı şiddet, sonraki yaşamının devamını sağlama sürecinde gösterebileceği/uygulayabileceği her türlü şiddet halinin kaynağını teşkil eder.

Bir kişi şimdi, gayet doğal olarak, şöyle bir açıklama getirilebilir; her şeyin nedeni benim ideolojim mi?.. Belki de öyledir…. Önemli bir okuma yapılmasını gerektiren, kişinin benimsediği ideoloji ve inandığı dini dikkatli bir düşünme terazisinden geçirmesini kapsayan elli yıllık bir araştırma dönemi sonucunda ortaya konulan çalışmalar beni bu sonuca varmaya sevk etti. Bununla birlikte, şayet birisi, başka bir açıklama olması desteğinde, ikna edici bir kanıt önerisinde bulunursa, kendi düşüncelerimi/inandıklarımı yeniden gözden geçirme yoluna giderek daha mutlu da olurum.

Daha da iyisi; Müslüman olmayı tercih eden çocukluları yetiştiren Hristiyan ailelerin veya anarşist olmayı tercih eden çocukları yetiştiren muhafazakâr ailelerin olduğuna tanıklık ettiğimde, belki o zaman, yanlış tarafta duranın ben olduğumu görmek üzere ihtiyaç duyduğum her türlü kanıtı elde etmiş olurum.

İnsani bir çaba gösterilmesi anlamında, korkunun hakim olduğu herhangi bir sonucun meydana gelmediği bir dünyanın yaratılmasına yönelik bir çalışma yapma arzusunda olan birisinin, “Şiddetin Olmadığı bir Dünya Yaratma Sözleşmesini” (charter) imzalama sorumluluğu alması lazım. Çok sayıda insan daha çocuk yaştan itibaren etrafındaki yetişkin kişilerin nasıl düşünmesi gerektiği ondan istediği inancında olduğu zaman zaten terörize edilmiş olur.

Çoğu aile, gayet bilinçsiz bir şekilde, çocuklarının yaşanmakta olan toplumsal gelişmeler konusunda kendi başlarına fikir sahibi olmaları, edindikleri fikirler gereği bir inanç biçimi geliştirmeleri ve çocuklarının arzu ettikleri şekilde davranmaları yönünde bir düşünce geliştirmelerinden çok kaygı duyar.

Sonuç itibariyle, genellikle bir insanın benimsediği bir ideoloji ve inandığı bir din üzerinden gelişen kaygı/ korku duygusu, ne kadar insani olursa olsun, o insanın davranışlarına yön verebilen etken oluyor.

______________________________________

Çeviren: Nizamettin Karabenk

Kaynak: https://www.transcend.org/tms/2016/08/the-psychology-of-ideology-and-religion/

Go to Original – alternatifsiyaset.net

 

Share this article:


DISCLAIMER: The statements, views and opinions expressed in pieces republished here are solely those of the authors and do not necessarily represent those of TMS. In accordance with title 17 U.S.C. section 107, this material is distributed without profit to those who have expressed a prior interest in receiving the included information for research and educational purposes. TMS has no affiliation whatsoever with the originator of this article nor is TMS endorsed or sponsored by the originator. “GO TO ORIGINAL” links are provided as a convenience to our readers and allow for verification of authenticity. However, as originating pages are often updated by their originating host sites, the versions posted may not match the versions our readers view when clicking the “GO TO ORIGINAL” links. This site contains copyrighted material the use of which has not always been specifically authorized by the copyright owner. We are making such material available in our efforts to advance understanding of environmental, political, human rights, economic, democracy, scientific, and social justice issues, etc. We believe this constitutes a ‘fair use’ of any such copyrighted material as provided for in section 107 of the US Copyright Law. In accordance with Title 17 U.S.C. Section 107, the material on this site is distributed without profit to those who have expressed a prior interest in receiving the included information for research and educational purposes. For more information go to: http://www.law.cornell.edu/uscode/17/107.shtml. If you wish to use copyrighted material from this site for purposes of your own that go beyond ‘fair use’, you must obtain permission from the copyright owner.


Comments are closed.